Antik kente ilk adımımı attığımda, çokça şaşıracağımı ve bir antik kentte görmeyi umduğum birçok yapıyı görebileceğimi, daha en baştan bana hissettirdi Anemurium. Böyle bir düşünceye nasıl kapılmayaydım ki? Kenti kuzeyden çevreleyen yamaçta, Türkiye’nin en iyi korunmuş, devasa büyüklükteki nekropolün (mezarlık) mistik havası, yine kentin güneyinde, turkuaz sularının parıldadığı Akdeniz ve kente adını veren “Rüzgarlı Burun”dan esen meltem, kenti henüz gezmeden, şu ana kadar gezdiğim en heyecan verici antik kentlerden birinin içerisinde olduğumu adeta kulağıma fısıldadı. Önceki yıllarda oldukça yüzeysel bir şekilde gezdiğim kenti, bu sefer ilmek ilmek gezme şansını yakalamıştım. Anemurium’un içinde en çok rastlanan yapı kalıntılarının kilise ve hamam olması, antik kenti diğer Kilikia kentlerinden ayıran en önemli özelliklerden biri olduğunu düşünüyorum.
Anemurium, Antik Çağ’da Dağlık Kilikia Bölgesi’nin (Kilikia Tracheia) batısında yer alan önemli bir liman kentidir. Günümüzde Mersin’in Anamur İlçesi sınırlarında, ilçe merkezine 10 km uzaklıktadır. Doğu Akdeniz deniz ticaret yolu güzergahındaki kent, aynı zamanda Anadolu’nun iç bölgelerinde yer alan yerleşimlerin, denize erişimini sağlaması açısından da oldukça önemli bir lokasyondadır. Bu sebeple de Roma İmparatorluk ve Bizans Dönemi boyunca stratejik konumunu ve önemini hep korumuştur. Kıbrıs’a olan yakınlığı, ticari bakımdan kentin önemini daha da arttırmıştır.
Kent adının ilk kez, M.Ö. 4. yüzyılda bir liman listesinde geçtiği söylenir. M.S. 1. yüzyılda Kommagene Krallığı’nın bir parçası olan Anemurium’da Kral IV. Antiokhos'un sikkelerinin basıldığı bilinmektedir. M.S. 260’ta kent, Pers ordularının eline geçer. M.S. 5. yüzyılda Isauriallılar’ın eline geçen kent, Isaurialı Zenon döneminde kalkınmış ve bu durum 6. yüzyıla kadar devam etmiştir. 7. yüzyılda Arap akınlarıyla birlikte kent, tamamen terk edilmiştir.
1960’lı yıllarda Toronto Üniversitesi’nin başlattığı yüzey araştırmalarının ardından Kanada British Colombia Üniversitesi’nden Prof. James Russel başkanlığındaki kazı ve restorasyon çalışmaları 1998 yılına kadar sürdürülür. Günümüzdeyse Selçuk Üniversitesi tarafından kazı ve restorasyon çalışmaları hala sürdürülmektedir.
Kentin doğu taraftan girişinde gezmeye değer bulduğum Merkez Hamamı’nın, Kilikia Bölgesi’ndeki hamamlardan belki çok bir farkı yoktu ama hamamın sıcaklık bölümünün güneybatı köşesindeki yarısı yıkılmış apsisinin (kubbesinin) tavanındaki mozaikleri anlatmadan geçemeyeceğim. Çok farklı kültürlerde rastlanan mozaiğin en iyi örneklerinin 4. yüzyıldan 14. yüzyıla kadar Bizans Dönemi’nde altın çağını yaşadığı bilinir. Bu yüzyıllar arasında Bizans’taki başlıca resim sanatı, mozaikler olmuştur. Duvar ve tavan mozaiklerinde uzmanlaşan Bizanslılar’dan kalan bu mozaik de M.S. 4. yüzyıldan günmüze ulaşmıştır. Renkli cam, pişmiş toprak ve taş tesseralarla yapılmış duvar mozaiğinin önemli bir kısmı zarar görmüş olsa da, mozaik üzerinde bitkisel motiflerle birlikte, yelpaze kuyruğunu tam olarak açmış tavus kuşu ve kuşun her iki tarafında çocuk Eros betimlemesi yer alır. Betimlemenin hemen altındaki yazıtta “Nestor” ve “Anastasia” isimleri okunabilmektedir. M.S. 4. yüzyılda yapılan hamamın kullanımı, 6. yüzyıla kadar devam etmiştir.
Kilisenin doğu tarafındaki restorasyonu tamamen bitmiş olan Küçük Hamam, 6 farklı mekandan oluşmaktadır. Küçük ölçekli bir hamam olsa da bir hamamda bulunması gereken apodyterium (soyunmalık), frigidarium (soğukluk), tepidarium (ılıklık), caldarium (sıcaklık) ve praefurnium (külhan) gibi bütün bölümlerin mevcut olduğu bir hamamdır. Ziyarete henüz açılmamış olsa da, cam kapısından hamamın girişinde yer alan soyunmalık bölümündeki, yaklaşık 60 metre karelik bir alanı kaplayan mozaik zemin görülebilmektedir. Geometrik motiflerle birlikte kuş ve ördek gibi hayvan figürlerinin olduğu mozaiğin tam ortasındaki yazıtta, mozaiği yaptıran Mouseos’u onurlandıran 4 satırlık Grekçe bir yazıt yer alır. M.S. 5. yüzyılda yapıldığı düşünülen yapı, M.S. 660 yılında tamamen terk edilmiştir.
Antik kentin denize en yakın olan hamamı, Liman Hamamı olarak anılır. 25 x 32 m ölçülere ve 6 m yüksekliğe sahiptir. 7 mekanı tespit edilebilen ve önemli bir bölümü tahrip olan yapının güneyindeki 3 oda, apsisli olarak düzenlenmiştir. Roma Hamamı olan bu yapıda bugüne kadar herhangi bir kazı çalışması yapılmadığı için, yapım tarihi hakkında kesin bir bilgi yoktur.
Kentin merkezinde bulunan Büyük Hamam, 32 x 37 m ölçüleri ve 9.50 m yüksekliğiyle antik kentteki en büyük hamamdır. 9 mekana sahip olan anıtsal nitelikteki bu yapının ne yazık ki yarıya yakın bölümü yıkılmıştır. Salon Tipi Hamam tesisleri grubunun plan özelliklerini gösteren yapının kuzeyinde soğukluk, güneyinde ise sıcaklık bölümleri yer alır. Büyük Hamam, Palaestra (güreş okulu) ile birlikte bütünsel bir yapı kompleksi oluşturur. Büyük Hamamın M.S. 3. yüzyılda yapıldığı düşünülür.
Hamam yapıları bakımından oldukça zengin olan Anemurium’da son bahsedeceğim hamam da Halk Hamamı olacak. Antik kentin çatısına kadar korunmuş en görkemli ve anıtsal yapısı olan bu hamam, “Salon Tipi Hamam” tesisleri grubunda yer alır. İki katlı hamamın birinci katında 4, ikinci katında ise 12 mekan vardır. Hamamın ikinci katına 30 basamaklı bir merdivenle çıkılır. İkinci katın kuzeyinde bulunan ana girişten soyunmalık mekanına ulaşılır. Buradan da doğu-batı yönlü uzun ana salona geçilir. Ana salonun kuzeyinde soğukluk, latrina (tuvalet), güneyinde ise ılıklık ve sıcaklık mekanları yer alır. Zeminden ısıtma sistemlerinin ve duvarlardaki sıcak hava dolaşımını sağlayan tubulilerin (pişmiş toprak borular) gözlenebildiği bir hamamdır. Roma’nın Erken İmparatorluk Dönemi’nde yapılan hamamın zemin mozaikleri, M.S. 4. yüzyılın sonu ya da M.S. 5. yüzyılın başında yapıldığı düşünülmektedir… (Devam edecek)