Dağlık Kilikia Bölgesi’nin doğusunda yer alan Kızılgeçit Kaya Kilisesi, gerek Kilikia Bölgesi’nde gerekse de Anadolu’nun herhangi bir yerinde eşine az rastlanır özellikleri bünyesinde barındıran bir mağara kilisedir. “Eşine az rastlanır.” İfadesi kulağa belki iddialı bir cümle gibi gelse de bu sözümün gerekçelerini bir bir açıklayacağım.
Doğal bir mağaraya yapılmış kiliseyi gizemli hale getiren bir başka sebep de İncil’de geçen çok önemli sahnelerin, yaklaşık 7 x 9 metre gibi küçücük bir alana sığdırılmış olmasıdır. Tek nefli bir plana sahip kaya kilisesinin kuzey ve güney yamaçları, doğu yönündeki apsis olarak oyulmuş yüzeyi ve tavan kısmında hafif ölçekli kubbeleştirilmiş bölümünün tamamında -yıpranmış da olsa- bu sahneleri görmek hala mümkün. Kilikia Bölgesi’nde benzeri olmayan bu sahneler, oldukça dikkat çekici sahnelerdir. Kilisenin bu olağanüstü zor lokasyonuna tırmanan şanslı azınlıktan biriyseniz eğer, gördüğünüz bu sahnelerden heyecan duymamanız ve etkilenmemeniz mümkün değil.
Vaftiz ve Deisis Sahneleri’nin dışında yine İncil’de yer alan önemli sahnelerden biri olan Göğe Yükseliş Sahnesi, mağaranın hafifçe kubbeleştirilmiş tavanında yer alır. Bu sahnede Hz İsa, Latince badem sözcüğüne karşılık gelen “mandorla” içinde tasvir edilmiştir. Latince bir sözcük olan mandorla, Hristiyan ikonografisinde Hz. İsa’nın çevresini saran badem şeklinde bir ışık halesidir. Vücudun tamamını, kutsallığın sınırsız ışığıyla çevreleyen, badem biçimli bu hale, en çok da Göğe Yükseliş Sahnesi’nde kullanılır. Tavandaki Göğe Yükseliş Sahnesi’nde Hz. İsa, etrafındaki dört melek, Hz. Meryem ve havarilerle birlikte tasvir edilmiştir. Hıristiyan inanışında Göğe Yükseliş Sahnesi, İsa’nın yeniden dirilişinden kırk gün sonra gerçekleşmiştir. Sahnede Hz. İsa, bulutların arasında göğe yükselirken, Havariler de Hz. İsa’nın göğe yükselişini seyretmektedirler. İki melek Havariler’e görünüp kendilerinin de cennette karşılanacağını söyler. Tasvir özetle bu şekildedir.
Sahnenin ayrıntısında, mandorla içinde oturan Hz. İsa melekler tarafından taşınmaktadır. Kırmızıya yakın haleleri ve kanatları olan, kısa saçlı, genç görünümlü Melekler, kanatları açık ve hareket halindeymiş gibi tasvir edilmiştir. Mürdüm renkli khiton üzerine hardal renginde hymation giymiş olan Hz İsa, sol elinde beyaz bir rulo tutmaktadır. Hz. İsa’nın alt kısmında yer alan Meryem ise, mavi khiton üzerine kırmızı maphorionlu (Bizans Dönemi’nde omuzlardan sarkıtılan bir örtü) ve koyu sarı halelidir. Havarilerin birçoğu yıpranmış olsa da Meryem’in sol yanında bulunan iki havarinin ayakları ve hymationlarının bir kısmı görülmektedir. Güney duvarda üç tanesi belirgin olarak görünen kırmızı haleli havariler ayakta ve şaşkınlık içerisinde tasvir edilmiştir. İki tanesi kırmızı khiton üzerine beyaz hymation, diğeriyse beyaz khiton üzerine kırmızı hymation giymiştir.
Bütün bu sahnelerden başka, yapının kuzey ve güney duvarının doğu kısımlarında, üzerlerinde piskopos kıyafetleri olan azizler yer alır. Kuzey duvarda Aziz Theologos ve Basileios, güney duvarındaysa Khrysostomos, Nikolaos, Stefanos betimlenmiştir. Kilisenin zemininde, ibadet eden insanların su ihtiyacını karşılayan, sıvalarını hala koruyan büyükçe bir sarnıç da yer almaktadır. Mağara kilisenin güney duvarında sayıları beş- altıyı bulan, kandil veya şamdan konulan nişler (kare biçimli oyuklar) açılmıştır. Bu da kilisede, bize geceleyin bile ibadet edildiğini göstermektedir.
Üç tarafı İncil’de anlatılan sahnelerle dolu mağara kilisenin tavanında, Göğe Yükseliş Sahnesi’nin doğu bölümünde, bitkisel ve geometrik bezemelerden oluşan desenler vardır. Bu bezemelerin etrafı kalın kırmızı bir çizgiyle çevrelenmiştir. Yine bu kırmızı çizginin etrafı da ince, mavi renkli bitkisel bezeme olarak da yaprakları kırmızı, ortası sarı renkten oluşan çiçek süslemeleri kullanılmıştır.
Mağara kilisede bulunan duvar resimlerinin, Hristiyanlık dünyasındaki kilise bezemelerinde çok sık kullanıldığını söyleyebiliriz. Deesis Sahnesi, bu sahnelerin en başında yer alır. Özellikle Bizans kiliseleri resim programında sıkça tasvir edilmiştir. Bu sahne bağımsız olarak tasvir edildiği gibi aracılık, paraklesis ve şahitlik temalarının vurgulanması şeklinde de tasvir edilmiştir. Kızılgeçit Kaya Kilisesi’ndeki Deesis Sahnesi’nde, tek temalı Deesis grubundan aracılık teması işlenmiştir.
Kızılgeçit Kaya Kilisesi’nin ilk olarak ne zaman kullanıldığı bilinmemekle birlikte, kilisede resmedilmiş sahnelerin teknik ve stilistik özelliklerinden yola çıkıldığında 12. yüzyılda yaygın olarak kullanılan sahne özellikleri öne çıkmaktadır. Mevcut resimlerin altında az da olsa izleri görülen daha eski resimler, kilisenin tarihini çok daha eskilere götürmektedir. Kaya kilisesinin yakınında herhangi bir Antik Dönem yerleşiminin olmaması, yakınında bir antik kentin yer almaması ve kilisenin toplumsal yaşamdan uzakta olması, kilisenin geçmişini ve başlangıç evresini oldukça gizemli hale getirmektedir.
Arap akınlarından sonra Kilikia Ermeni Krallığı, siyasi güç olarak ortaya çıkar. 11. yüzyılın sonlarından itibaren de Kilikia Bölgesi, Bizans topraklarının bir parçası haline gelir. 12. yüzyılda, bölgede toplumsal yaşamdan soyutlanma yolunu tercih etmiş Hristiyanların, Kızılgeçit Kaya Kilisesi gibi gözden uzak, münzevi bir ortamda dini yaşamlarını sürdürdükleri düşünülebilir. Çünkü böyle ulaşılması ve tırmanması güç bir yerde, ancak kendisini toplumdan uzaklaştırmış kişilerin yaşaması mümkündür. Kızılgeçit Kilisesi’nde sahnelenen resimler, üslup ve kompozisyon olarak Kapadokya Bölgesi örnekleriyle oldukça benzerlik göstermektedir. Bu benzerlik Kapadokyalı ustaların, kilisenin resimlenmesinde çalışmış olabileceklerini düşündürtür. Kızılgeçit Kilisesi, bir çok konuda yanıtlanması gereken sorularla dolu. Umarım yakın bir gelecekte, kiliseyle ilgili gizemini koruyan bu soruların yanıtlarını ortaya çıkaracak bilimsel çalışmalar yapılır ve Kilikia Bölgesi’nin bu gizemli kaya kilisesinin üzerindeki sır perdesi aralanır.