OLBA ANTİK KENTİ’NİN İHTİŞAMLI KALESİ: KURŞUN KALE

Abone Ol

Dağlık Kilikia Bölgesi’ndeki Olba Territorium’u, kale ve kule yapıları açısından oldukça zengin bir lokasyondur. Çünkü bölge, gerek güvenlik gerekse de tarımsal etkinlikler açısından, korunma duygusunu ön plana çıkaran özellikler sergiler. Dağlık Kilikia’nın yer aldığı Orta Toroslar, verimli arazileriyle antik dönemde, sürekli bir cazibe merkezi olagelmiştir. Taşıdığı bu özelliklerle de bazen korsan saldırılarına, bazen yetiştirilen tarımsal ürünlere dönük talanlara, bazen de komşu yerleşimlerin saldırılarına uğramıştır. Böyle bir ortamda da hiç beklemediğiniz bir yükselti üzerinde, kule ve kale gibi güvenliği sağlamak üzere inşa edilmiş yapılarla, sık sık karşılaşmanız mümkündür.

Kale ve kule yapıları özellikle Korykos’un (Kız Kalesi) ve Elaiussa Sebaste antik kentlerinin kuzeyinde yoğunluk göstermektedir. Korykos’u korsan saldırılarından korumak amaçlı yapılmış kuleler, Korykos’un hemen kuzeyinde birbirine yakın aralıklarla dizilidir. Bu kulelerden başka daha iç kısımlardaki kuleler ise zengin çiftçilerin tarımsal alanlarını koruyup kollamak amaçlı çeşitli yerlerde yapılmıştır. Kulelerin bir diğer işlevi de herhangi bir kargaşa anında, halkın bu kulelere sığınması içindir. Bunun da en güzel örneği Diocaesarea’daki beş katlı Hellenistik Dönem’den kalma Uzuncaburç’tur. Kaleler ise daha çok yüksek rakımlı, çevreyi rahatlıkla denetleyebilecek noktalara yapılmaktaydı. Kalelerin yapımının tercih edildiği bir diğer coğrafi alan da dere kenarlarıydı. Çünkü bu derelerin yatakları, kuzeyden deniz kıyısına ulaşımı sağlayan antik dönem yollarının da geçtiği yerlerdi.

Dağlık Kilikia Bölgesi’nin kuzeyinde yer alan Olba Antik Kenti, Hellenistik Dönem’de Olba Rahip Krallığı’nın başkenti, önemli bir dini merkez ve krallığın önemli bir ticaret şehri olmuştur. Dere yatağının yol olarak kullanıldığı en işlek alan, halk arasında Şeytan Deresi denilen Karyağdı Kanyonu’dur. Antik dönemde Mitan (Miytan) da denilen bu kanyonun içinden geçen antik yol, Olba Antik Kenti’nin su kemerinden başlayarak, bazen kanyonun doğu yamacından bazen de batı yamacından 35 km devam ederek, Korykos’a kadar uzanmaktadır.

Kanyonun kuzeyden başlangıcındaki su kemerinden, 7 km güneye doğru gidildiğinde, kanyonun doğu yamacında bütün kanyona hakim bir noktaya konumlandırılmış bir kale göreceksiniz. Kelenin, kanyona kuzeydoğu taraftan gelen bir derenin birleştiği noktaya kurulmuş olması, kaleye üst seviyede korunaklı bir ortam sağlamıştır. Böylelikle kale hem batısından geçen hem de kuzeydoğusundan geçen derelerin oluşturduğu dik yamaçlarla doğal bir korunum sağlamıştır.

Geç Hellenistik Dönem ya da Erken Roma Dönemlerinde yapıldığı düşünülen ve gerçek adı bilinmeyen kale, bölgede Kurşun Kale diye anılagelmektedir. Bazı kaynaklara göre de burası aslında bir kale değil manastırdır. Kişisel kanaatim, burasının askeri bir garnizon kalesi olduğu yönündedir. Çünkü antik dönemde Şeytan Deresi’nin içinden, Olba’dan Korykos’a kadar devam eden antik yolun korunması ve güvenlik altında tutulması, ancak böyle stratejik bir noktaya kurulan kaleyle mümkün olacaktır. Zaten kalenin 7 km kuzeyinde, kanyon içerisinde Olba Manastırı’nın yer alması, bölgede ikinci bir manastıra ihtiyaç duyulmamasını sağlamıştır.

Kanyonun 7. kilometresinde yer alan kaleye tırmanmanın en kolay olduğu lokasyon, doğu yamaçtaki rölyefli kaya mezarının olduğu yerdir. Kaleye tırmanmaya başlamadan, bir elinde mızrak diğer elinde Kilikia hançeri tutan iki Kilikialı askerin ve kline üzerinde ziyafet eden ölünün tasvir edildiği bu rölyefi görmek de gezginler için ayrı bir kazanç olacaktır. Kaya mezarının hemen önünden, yavaş yavaş yükselen bir patikadan, makilik arazinin içerisinden geçerek kaleye ulaşmanız mümkündür.

Kalenin ana girişi, kalenin güneydoğu tarafındaki bir kapıdır. Üzerinde herhangi bir kabartmanın yer almadığı, oldukça sağlam bir şekilde günümüze ulaşmış lentolu kapıdan kaleye girerken, büyük bir şaşkınlık yaşayacağınızdan eminim. Çünkü kalenin doğu ve kuzey tarafı, taşlardan yapılmış duvarlar değil, ana kayanın oyulup traşlanması sonucu oluşturulmuş duvarlardır. Malzemesi blok kaya olan ve çok büyük zahmetlerle yapılan bu duvarları yıkabilecek bir depremin olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu duvarlar sizi, kalenin kapısından içeriye girdikten sonra, daha da içerilere girmenizi uzun süre engelleyecektir. Çünkü duvarlardaki insan üstü uğraşa duyacağınız hayranlıkla birlikte kapının girişinde donup kalacaksınız. Kendinize gelip kayadan oyulma duvarın hemen altındaki kemerden geçerek, diğer odaya ulaşacaksınız. Kalenin Şeytanderesi’ne bakan pencereli batı cephesi, yine giriş kapısının sağlamlığında, hiç tahribata uğramadan günümüze ulaşmış. Kuzey duvarda açılan nişlerden kalenin iki katlı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü bu nişler ikinci katın oluşumunu sağlayan ahşap salmaların duvara yerleştirildiği nişlerdir.

Kalenin kuzey tarafında, baş kısmı tamamen tahrip edilmiş bir heykel kabartması canımı çok sıkan bir görüntü içerisindeydi. Yanındaki kartal kabartması, tahribata uğrayan bu kabartmanın, bize “Tanrılar Tanrısı Zeus” olduğunu rahatlıkla düşündürtmekte. Kültürel zenginliklerin düşmanı olan kötü niyetli insanlar, maalesef burada da boş durmamışlar. Gerek kalenin hemen girişinde açtıkları çukurla gerekse de Zeus’a ait olduğunu düşündüğüm bu kabartmada oluşturdukları tahribatla, zenginliklerimizi baltalamışlar.

Bu kabartmadan kırk- elli metre kadar kuzeydoğu yönüne ilerlediğimde, karşıma çıkan başka bir kabartma, bu sefer sağlamlığıyla beni şaşırttı. Ülkemizde maalesef kayalar üzerindeki kabartmaların çok azı hiç zarar görmeden günümüze ulaşabilmiş. Su sarnıcının güney cephesine yapılmış olan phallos (erkeklik organı) kabartmasıyla ilgili çeşitli görüşler var. Antik dönemde phallos kabartmaları, bereketi ve caydırıcılığı simgeler. Buradaysa phallos kabartması, benzerlerinden çok farklı bir şekilde tasvir edilmiş. Kanatlı ve ayaklı bir şekilde daha çok bir kuş görüntüsünde olan phallos, duvar üzerindeki düz bir yol kabartması üzerinde koşar adımlarla betimlenmiştir. Kilikia Bölgesinde şimdiye kadar gördüğüm phallos kabartmalarından, ebat olarak çok daha büyük bir kabartmaydı bu. Yaklaşık 1 metre yükseklik ve genişliğe sahip bu kabartmanın, antik dünyada başka bir örneğinin bulunduğunu sanmıyorum. Prof. Dr. Murat Durukan; “Phallos sembolü her dönemde görülen, farklı kültürlerde farklı tanrıları temsil eden ve farklı anlamlar taşıyan bir sembol olarak diğerlerinden ayrışmaktadır. Bu nedenle değişik yapılar üzerinde görülen bazı phallos örnekleri için farklı düşünceler ileri sürmek mümkündür.” Der. Kurşun Kale’deki phallos kabartmasının, daha çok caydırıcılık yönüyle bir işlev gördüğünü düşünüyorum. Her şey bir yana, sarnıç suyla dolu olduğu zaman, kabartma asla görülmeyecek bir konumda. Bu kabartma neden su sarnıcının iç yüzeyinde yer alıyor? Bu sorunun yanıtını doğrusu çok merak ediyorum.

Kurşun Kalesi’ndeki ilk çalışmalar, 2007 yılında “Dağlık Kilikia Bölgesi Yerleşim Tarihi ve Epigrafya Araştırmaları” kapsamında yapılmış. Kalede çalışmalar devam ettikçe yeni bulgulara rastlanacaktır ve bu bulgular sayesinde Dağlık Kilikia’nın henüz aydınlanmayan lokasyonlarının üzerindeki gizemli alanlar da bir bir aydınlanmaya devam edecek.