Özel Haber

Sanki Başka Bir Gezegende Tarih Yolculuğu Alinda Antik Kenti…

Abone Ol

Haber / Sami Umut Çor

Aydın’ın küçücük bir ilçesi Karpuzlu’nun yaslandığı bir tepeye kurulmuş Alinda Antik Kenti… Onu diğer antik kentlerden farklı kılan bulunduğu bölgedeki yeryüzü şekilleri ve buna uyumlu yapıları.

Tarihin Tanığı Alinda

Alinda, antik kaynaklara göre Karia Kraliçesi Ada’nın sığınağıydı. MÖ 4. yüzyılda Büyük İskender’in Anadolu’ya gelişiyle kaderi değişen kent, güçlü surları ve stratejik konumuyla bölgenin en önemli yerleşimlerinden biri hâline gelmiş. Bugün kalıntılar arasında dolaşırken bu tarihin ayak izlerini adeta duyumsuyorsunuz:
– Göğe doğru yükselen agora duvarları,
– Kayalıklara yaslanmış tiyatro,
– Kentin omurgasını oluşturan sokak dokusu…

Her biri, vaktiyle buranın canlı bir ticaret ve kültür merkezi olduğunun sessiz tanıkları.

Kraliçe Ada’nın Egemenliğinde Büyüyen Kent

Kraliçe Ada Hekatomnos Hanedanı’nın güçlü bir üyesi iken kardeşi tarafından Alinda’ya sürgün ediliyor. Burada izlediği akılcı politikalar, şehrin kapılarını Büyük İskender’e açıp onunla ittifak kurması Ada’nın önünü açıyor ve Alinda kenti döneminin en güçlü kentleri arasına giriyor.

Alinda’yı Nasıl Ziyaret Edeceksiniz?

Alinda’yı ziyaret etmek biraz meşakkatli. Yüksekçe bir tepeye kurulduğu için bir tırmanış ve iniş gerektiriyor ya da aracınızla kıvrımlı bir yoldan tepeye çıkıp burada kente su taşıyan kemerleri, sur yapılarını ve tiyatroyu görebilir manzaranın tadını çıkarabilirsiniz.

Sonra yine aracınızla Karpuzlu’ya inip bu kez kentin agorasını ve diğer yapılarını ziyaret edebilirsiniz. Kentin agorasını yamaçta düz bir alanda oluşturmak için Alindalıların yaptığı duvar işçiliği gerçekten muazzam.

Alinda’nın Kayalıkları sanki heykeltraşın elinden çıkmış gibi

Alinda’yı Alinda yapan şey yalnızca tarih değil. Kentin etrafını çevreleyen kaya oluşumları, sanki doğanın sabırla oyduğu dev heykeller gibi. Sarp kayaların arasından yükselen antik duvarlar, insan eliyle yapılmış olanla doğal olanın kusursuz bir birleşimini yaratıyor.

Özellikle gün batımında kayalıkların aldığı kızıllık, taş dokuların yüzlerce yıllık izlerini daha da vurguluyor. Yamaçlardan esen hafif rüzgâr, sizi hem geçmişe hem de doğanın büyüsüne aynı anda taşıyan bir atmosfer oluşturuyor. Burada yürümek yalnızca bir tarih gezisi değil, aynı zamanda bir doğa deneyimi.

Zamanın Akışını Dinlemek

Tiyatro basamaklarına oturup aşağıdaki ovaya bakarken, Alinda’nın neden bu kadar özel olduğunu daha iyi anlıyorsunuz. Burası yalnızca bir antik kent değil; hem insan emeğinin hem de jeolojik güzelliklerin iç içe geçtiği bir açık hava müzesi.

Sessizlik, taşların arasından süzülen hafif bir rüzgâr, uzaklardan gelen kuş sesleri… Hepsi bir araya gelince Alinda, günümüzün koşuşturmasından kaçıp tarihle ve doğayla yeniden bağ kurabileceğiniz bir sığınak hâline geliyor.