Haber / Alper Yetgün
Sebeş Savaşı olarak adlandırılan bu sıra dışı savaşı ilginç kılan şey Avrupa kaynaklarının yapmış olduğu aktarmadır. Osmanlı kaynakları ve Avrupa kaynakları konu hakkında farklı anlatımlara yer verse de, Avrupa da birden fazla devletin birbirine benzer kaynakları bulunması ve konu hakkında daha çok detay ve belge barındırması nedeniyle daha doğru bir anlatım yaptığı tarihçiler tarafından kabul edilir.
Avusturya kaynakları içinde bu savaşla ilgili yayınlanan en eski makalelerden biri olaydan yaklaşık 59 yıl sonra A. J. Gross-Hoffinger tarafından yazılan "Geschichte Josephs des Zweiten" adlı kitaptır ve çoğu yazar 1. anlatımı bu kitabı temel alarak yazmışlardır. Diğer bir kitapta olaydan 55 yıl sonra çıkarılmıştır. Bu kitapta olay ile ilgili "Austrian Military Magazine of 1831" adlı bir dergiye atıf yapmakta ve bu dergide tam hikâyesinin bulunduğundan bahsetmektedir.
OSMANLI SAVAŞMADAN KAZANDI
Avusturya ve Osmanlı arasında geçmesi planlanan savaşta Osmanlı tek bir kurşun dahi atmadan savaşı kazandı.
Yaklaşık 120 bin kişilik toplama bir orduyla günümüz Romanya'sının Caransebeş yakınlarında kamp kuran Avusturya ordusu Osmanlı'yı bekliyordu. Osmanlı ordusu ise bölgeye; bazı ufak birliklerle savaşması ve hava şartlarından dolayı da ağır olarak ilerliyordu.
Avusturya ordusu, birbirinden farklı etnik grupların dolayısıyla da birbiriyle aynı dili konuşmayan onlarca farklı topluluklardan oluşuyordu.
Avusturya İmparatoru ve başkomutanı Arşidük Joseph, tedirgin bekleyişten endişe duyarak Hussar birliğini (Hafif süvari birliği) gözetleme yapma amacıyla harekete geçmesini emreder. Bu birlik Osmanlı askerlerini aramak ve gözetlemek üzere yola çıkar. Avusturya ordusu Timiş Nehri'nin gerisinde bir savunma duvarı oluştururken bu öncü birliği nehrin diğer yakasına geçer. Hussar birliği burada bir çingene konvoyu ile karşılaşır. Zaten beklemekten çok sıkılmış ve disiplinsiz olan bu ordu çingenelerden alkol alarak içmeye başlarlar.
Başkomutan Joseph, öncü birlikten haber alamadığı için bu kez de piyade birliğini Hussar birliğinin arkasından gönderir ve absürt savaş bu noktada başlamış olur.
Nehrin diğer yakasına geçen piyade birliği, Hussar birliğinin alkol partisi verdiğini görünce partiye dahil olmak ister. Ancak bu iki grup birbiriyle aynı dili kullanmadıkları için aralarında bir anlaşmazlık çıkar ve tartışma yerini kavgaya bırakır. Bu sırada askerlerden biri kavgayı ayırmak için havaya ateş eder. Havaya açılan bu ateş kargaşayı çıkılmaz bir hale sokar. Piyadeler, Hussarlar'ı korkutmak amacıyla 'Turci' (Türkler) diye bağırmaya başlar. Bunun üzerine süvari birliği Hussarlar, merkez ordunun bulunduğu nehrin diğer yakasına atlarını sürmeye başlar. Onların kaçışmasından tedirgin olan piyadeler de bu kargaşaya dahil olur. Farklı etnik gruptan ve farklı dil konuşan birlikler birbirini anlamakta zorlanır. Durumu düzeltmeye çalışan Avusturyalı subaylar Halt Halt! (Almanca: Durun, durun!) diye bağırır, fakat Almanca bilmeyen askerler bu kelimeleri Allah! Allah! diye anlayınca işler daha da kötüleşir.
Gece karanlığında büyük bir yaygara ile üstlerine doğru koşan orduyu Osmanlı ordusu sanan Başkomutan Joseph, ateş emri verir. İşte bu noktadan sonra kimin, kime, neden ateş ettiğini bilmeyen ordu kendi kendisiyle savaşa tutuşur.
Osmanlı ordusu ise yaklaşık 3 gün sonra bölgeye geldiğinde infilak etmiş olan orduyu görür. Şehri almak isteyen Osmanlı'nın karşısında hiçbir direnç yoktur. Osmanlı, tarihin en absürd savaşı olan Cebeş Savaşı'nı kendisinin dahi anlamakta zorluk çektiği bir şekilde kazanmış olur.



