Haber / Ceren Seyran İnan

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 2025 Nisan Raporu’nu açıkladı. Nisan ayında 29 kadın cinayeti işlendi, 14 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Rapora göre, 29 kadından 7’si boşanmak istemek, barışmayı reddetmek, evlenmeyi reddetmek, ilişkiyi reddetmek gibi kendi hayatına dair karar almak istemesi bahanesi ile, 1’i ekonomik bahanelerle, 1’i polise gözdağı verme bahanesiyle öldürüldü. 20’sinin ise hangi bahaneyle öldürüldüğü tespit edilemedi.
“Siyaset farklı kanallarla şiddeti meşrulaştırıyor”

Kadın katliamlarının artışını, kadına yönelik şiddetin tırmanışını ve kadınların taleplerini Mimoza Kadın Derneği Başkanı Çiğdem Göksoy ile konuştuk. Yıllardır devam eden kadın katliamlarının nisan ayında da tırmanmış olmasını değerlendiren Göksoy, “Aslında kadın cinayetleri konusunda sürekli bir alıştırma, doğallaştırma sürecini yaşıyoruz. Biz her ay rutin olarak kadın cinayetlerine ya da kadına yönelik şiddeti kendi içimizde değerlendirdiğimizde; bu süreçlerin biz kadınlar, çocuklar, LGBTİ+lar için hak savunuculuğu yapan kadın kurumları çalışmaları açısından çok da doğru bir ivme kazandığını söyleyemeyiz ne yazık ki. Çünkü her ay farklı ve artarak giden kadın cinayetleri ile karşı karşıya kalıyoruz. Bizler aslında ‘kadın cinayetleri politiktir’ sözünü geliştirdiğimiz süreçlerde bile bu durumun aslında münferit olmasından öte bir aile meselesi ya da iki kişinin arasında olan süreç değil daha çok toplumsal bir sorun haline dönüştüğünü gözlemliyoruz. Bu toplumsal süreci artık insanların kendisine göre değerlendirdiğini, siyasetin farklı kanallarla şiddeti meşrulaştırdığını gözlemliyoruz. Çünkü veriler bize bunu doğrudan gösteriyor” dedi.
“Sadece nisan ayında 29 kadın katledildi”
Nisan ayında 29 kadın cinayeti işlendiğini belirten Göksoy, “14 tane şüpheli ölüm mevcut. Şüpheli ölümü aslında kendi içinde devlet mekanizmaları, bakanlıklar değerlendirmezken sadece katledilen kadınlar üzerinden veriler tartışılmaya çalışılıyor. Kendi değerlendirmelerimizde özellikle şüpheli ölümlerin süreçlerinin nasıl geliştiği konusunda da tartışılması gerektiğini ve ona göre politika geliştirilmesi kanısındayız. Toplumsal olarak baktığımızda bu sorunların meşrulaştırıldığı süreçlerle beraber aynı zamanda siyaset eliyle de evlerimize kadar getirilen, güvende hissettiğimiz noktaları güvensiz hale getiren bir yapı var. Dolayısıyla bütün olarak toplumda yaşayan tüm bireyler açısından güvensiz alanların oluşturulduğu ve bu güvensiz alanlar içerisinde de kadın cinayetlerinin, kadına yönelik şiddetin, çocuk istismarının, LGBTİ+ karşıtlarının yok sayıldığı süreçleri yaşıyoruz” ifadelerini kullandı.
“Yaşam hakkımız elimizden alınıyor”
İstanbul’da yaşanan kadın cinayetini hatırlatan Göksoy, “Bizler için çok ağır süreçler aslında bunlar. Bu süreç nerede olduğuna dair sürekli kendimizi yenilemeye çalıştığımız bir durum. Aslında kadın cinayetleriyle, kadına yönelik şiddetle mücadele etmek yerine kadınlar için en güzel neler yapılabilir mücadelesini yürütmek isteriz. Ama şu an geldiğimiz aşamada bunların geride kaldığı haklarımızın en önemlisi yaşam hakkımızın elimizden alındığı bir süreçteyiz” dedi.
“İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmeli”
Aile Yılı ilanına değinen Göksoy, kadınların taleplerini özetleyerek, “Biz kadın örgütleri açısından aslında çok da bir şey istemiyoruz. İnsanların yaşamlarını en iyi şekilde örmeleri açısından siyaset yapılarından, devlet mekanizmalarından kadına yönelik şiddetle ilgili yasaları doğru temelde işletmelerini istiyoruz. Bizler veriler üzerinden kadın cinayetlerini söylemek istemiyoruz. Biz İstanbul Sözleşmesi ilk oluşturulduğu gündeki kadın cinayetlerinin düşüşlerini biliyoruz. İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmesi ile birlikte 6284 Sayılı Kanun’un etkin kullanılmasını talep ediyoruz. Altını kalın çizgilerle çizmek istediğimiz ise İstanbul sözleşmesine geri dönülmesidir” sözlerini kaydetti.





