Sarı, yaptığı açıklamada, Salda Gölü’nün, beyaz kumsalları masmavi sularıyla Anadolu’nun nazar boncuğu olduğunu belirterek, gölde hidromanyezit içerikli stromatolitlerin, cyanobakteriler ile kalsiyum karbonat etkileşimi sonucu oluştuğunu anlattı.
Dünyadaki yaşamın geçmişine ilişkin harika bilgiler içeren bu yapıların aynı zamanda göl sahillerinde beyaz kumsalların oluşmasını sağladığını dile getiren Sarı, şunları kaydetti:
"Göl, ülkemizdeki diğer tüm göller gibi su kaybı yaşıyor. Bölgedeki Burdur Gölü’nde su kaybı neredeyse yüzde 50, yakınlarındaki Yarışlı Gölü’nde neredeyse yüzde 90 seviyesine ulaşmış durumda. Salda Gölü’nde durum daha iyi olsa da su kaybı kıyılarda çıplak gözle görülür durumda. Ülke olarak yarı kurak iklim kuşağındayız. Bu yüzden yağışlarımız da su debilerimiz de düzensiz. Su yönetiminde uzun dönem verilerine göre en kurak yılı dikkate alarak hesap yapmamız lazım."
Tek sorumlu kuraklık değil
Anadolu’daki birçok göl gibi Salda Gölü’nde de su çekilmesi yaşandığını aktaran Sarı, "Nedeni bakarsanız kuraklık. Derine inerseniz asıl nedeni kötü su yönetimi. Bütün göle ulaşan akarsuların üzerine baraj ve gölet yaparsak su nasıl gelecek buraya" dedi.
Sadece yağışlı periyotlar dikkate alınarak sular yönetilmeye kalkılırsa sonucun göllerdeki su çekilmesi olacağını vurgulayan Sarı, "Kurak periyot geldiğinde etrafına baraj ve göletler yaptığımız sular göllere ulaşamadığı için göllerdeki gider gelirden fazla oluyor; su bütçesi bozuluyor ve su seviyesi düşüyor. Salda Gölü’nde de yaşanan bu. Sonra başlıyoruz kuraklığı suçlamaya. İklim değişikliği bir fekalet var, kuraklık var ama göllerimizin çekilmesinin sorumlusu tek başına bunlar değil" diye konuştu.
Gölleri birer birer kaybederiz
Her akarsuyun üzerinde yapılan barajlar, göletler ve diğer su toplama yapılarının her yere açılan su kuyularının, derinde su yollarının değişmesine neden olan madencilik faaliyetlerinin, tarımda kuraklığı dikkate almayan ürün deseninin göllerde su kaybını hızlandırdığını belirten Sarı, şöyle devam etti:
"Kısaca uzun dönem yağış-buharlaşma dengesinin dışında, su bütçesine yaptığımız müdahalelerle su döngüsünü bozduğumuz için göllerimizi kaybetme riskiyle karşı karşıyayız. Hep ’kuraklık var ne yapalım’ savunması yapsak da sorun büyük oranda kökü suyu yanlış ve kötü yönetmemizden kaynaklanıyor. Akarsular, göller ve denizlere hayat taşıyan can damarları gibidir. Damar tıkanırsa vücutta sorunlar çıkması gibi göllerde de sorunlar yaşanır. Su yönetimi, bulunduğumuz coğrafi ve iklim şartları dikkate alınarak bütünsel (holistik) bir yaklaşımla yapılmalı. Aksi takdirde göllerimizi birer birer kaybederiz."




