Sırların, gizemlerin peşine düşüp, içimizde bitmek tükenmez keşfetme duygusunun arttığı bir yolculuğun başlayacağı ve yine bir keşfetme hikayesinin başladığı ülke Fas’tayım ve Fas’ın modern yüzü: Kazablanka!

Fas, bende keşif duygusunun ve kendimi arayışımın sonsuz yolculuğunda önemli bir adım oldu. Bu ülkeyi bilmenin, insanlığa karışmanın, merak etmenin ve serüvenin başlangıcında da bu şehirde başladım ve bitirdim. Hemen Avrupa’nın yanı başında bulunan bu ülke, modern dünyaya bir o kadar yakınken, bir anda sizi egzotik bölgeleri ile de dünyanın en ilginç yerlerinden birine de getirebiliyor. Kuzey Afrika’da bir Arap ülkesi olan Fas, hem Akdeniz’e hem de Atlas Okyanusu’na kıyısı olup, muhteşem yüksekliği ile Atlas Dağları ve Büyük Sahra Çölünün de bir kısmını içinde barındırır. Berberi Köylerinin muhteşem kızıl mimarisi yanında hemen hemen her bir şehrin içerisinde bulunan eski kentlerin (Medina) dar sokaklarında eşeklerini yürütmeye çalışan satıcıları, çoğu şeyin el yapımı ile yapıldığı ürünlerin satıldığı dükkanları görür, keskin deri ve baharat kokuları ile, hayatın telaşının sesini duyarsınız.

İspanyolcada ‘’Beyaz Ev’’ anlamına gelen Kazablanka, Fas’ın diğer şehirlerine göre modern görünüşlü bir kenttir ve oda bunu farklı kılmaktadır. Fas’ın batısında ve Atlas Okyanusunun kıyısında yer alan kent aynı zamanda bir liman kentidir ve yaklaşık 4 milyon nüfusu ile Fas’ın en büyük kentidir. Fas’ın genelinde Fransız etkisini dillerinden, hayat tarzlarından görebilirsiniz. Bunun nedeni, öncesinde bu kente gelen Avrupalı tüccarların çoğunun Fransızların oluşturması ve 1907’de Fransa’nın kenti işgal etmesi ile birlikte, 1956’ya kadar Fransız protektorası olmasıdır. Bugünkü yerleşim yerinin yerinde 12. yüzyılda Anfa adlı bir Berberi Köyü vardı. 15. yüzyılda korsanların merkezi durumuna gelen köy, 1468'de Portekizlilerce yakıldı. 1515'te bölgeye dönen Portekizliler burada Casa Branca adlı adında bir yerleşme kurdu. 1755'te büyük hasara yol açan bir depremden (1755 Lizbon Depremi) sonra boşaltılan kent, 18. yüzyılın sonlarında Sultan Sidi Muhammed bin Abdullah'ın emriyle yeniden kuruldu.

Kent her ne kadar Fransız kültürünü yaşasa da yine içerisinde eski yapılardan oluşan varoş izlenimlerini görebileceğiniz dişer şehirlere oranla daha küçük bir Medina’sı vardır. Fas’taki tüm şehir ve köylerin kendi suk’ları vardı. Suk’lar özellikle belli ürünlerde özelleşmiş ve yoğunlaşmış bölgelerdir. Açıkçası Fas’ın diğer kentlerine göre ve özellikle Marakeş’i gördükten sonra burada alış-veriş sizi tatmin etmeyecektir. Ama yine de hoşlandığınız bir şey olursa pazarlık yapmanızda fayda var. Pazarlık Fas’ta bir yaşam biçimi olduğu gibide Kazablanka’nın modern dünyasında bile geçerlidir. Hemen eski kentin yanında modern Kazablanka’nın kalbinin attığı Birleşmiş Milletler Meydanı’nda (Place des Nations Unies) kentin tüm işlek caddelerinin birleştiği yeri de görebilirsiniz. Fakat sizde bizim gibi egzotik bir hikaye peşinde iseniz, burada çok da vakit geçirmenin anlamı yok.

Kentsel dönüşümün başladığı yüksek binaların şantiyelerinin gözümüze çarpması ile birlikte, geleneksel mimarinin etkileyici örneklerini de bu etkileşim içerisinde görmek mümkün. Caddeler geniş ve düzenli, her iki tarafını da çeşitli ağaçlar süslüyordu. Şehrin, görülmesi gereken baş yapıtı 210 metre olan minaresiyle dünyanın en uzun minareli camisi olma özelliğine sahip Hassan II Camisidir. Aynı anda içerisinde 25.000 kişinin, avlusunda 80.000 kişinin namaz kılmasına olanak verecek derecede geniş olan caminin mimarı Fransız Michel Pinseau’dur. Okyanusun hemen yanına inşa edilmiş olan cami Atlantik kıyısında denizin doldurulması ile adeta suyun üzerinde yükselmektedir. Turistlerin ziyaret saatinin geçmesi nedeni ile Müslüman olduğumu görevliye ikna etmem sayesinde caminin içerisine girebiliyorum. Dışındaki etkileyici ve şaşırtıcı mimarinin, iç mimarideki detaylarda sürdüğünü görmek mümkün. Faslıların katkıda bulunduğu ve 1 milyar dolardan fazlaya mal olan bu dev caminin içerisinde gördüklerimi beraberimdeki Seda ve Ahu’ya anlatırken onlarda bana bayanlar bölümündeki küçük aralıklardan pek bir şey görmediklerini belirtiyorlar…

Camiden ayrılıp, yürüyerek şehrin batısındaki restoran, otelleri, yüzme havuzları ve gece kulüpleri ile bizi farklı bir yere getiren Kordon Boyu’na (Corniche) yürüyoruz. Gördüğümüz manzara bize tamamı ile Fas’ın Avrupa’ya dönük olan yüzünü gösteriyor. Kordonunda devamında, beyaz evleri ile Ayn Diab ve sonrasında da Anfa semtine geliyoruz. Bu semt, ağaçlık bir tepenin üstünde ve kentin en güzel villalarına ve onların bahçelerine sahip. Yine burada sık sık egzotik dekorasyon ve bahçe içinde masaları olan restoranları görmek mümkün.

Seyahatimiz süresince sokak aralarında her yerde satılan salyangozları ‘‘Müslüman mahallesinde salyangoz mu satılır!” atasözünün burada geçerli olmadığını düşündüm. Kabuğuyla birlikte bir kasede satılan ve çubuk yardımı ile yenilen salyangozların tadı gerçekten muhteşemdi ve sonrasında da Nane Çayı içmeyi ihmal etmeyin. Fakat bunun yanında tabiî ki Fas mutfağı baharat açısından çok çeşitlilik kazandırmıştır. Özellikle Tajin yemeklerini Kazablanka’nın hemen hemen her yerindeki restoranlarda denemek mümkün. Yemekler de taze ve kuru meyvelerin büyük bir uyum içerisinde kullanıldığı restoranlarda benim tam da damak tadıma uygun şekerle tuzun karıştığı nadir lezzetleri deneme fırsatı buluyorum.

Heyecan verici renklerin ve güneşin ülkesi Fas’ta yaşamının gizemli gidişine her yerde müzik muhakkak eşlik eder ve işte Rick’s Cafe öyle bir yer. Efsanevi film 1942 ABD yapımı Hollywood klasikleri içerisinde özel bir yere sahip Kazablanka filminin sahnelerinin en etkileyici anlarından birinin geçtiği ve ‘‘Haydi bir daha çal Sam!’’ sözlerinin müzik notalarına karıştığı bu özel mekanda, Meknes Şarabını içerek bu şehre veda ediyoruz.

Yazı: Murat Mallı

Fotoğraflar: Seda & Murat Mallı

Kaynak:

http://tr.wikipedia.org

Berlitz – Fas Cep Rehberi

www.lonelyplanet.com/morocco

http://www.visitmorocco.com