Göbeklitepe’nin keşfi ile başlayan süreç, hemen yakınındaki Karahantepe’nin keşfi ile devam ediyor. Tarih, Anadolu’dan tekrar yazılıyor.
Şanlıurfa’daki Göbeklitepe’nin, Alman Arkeolog Klaus Schmidt tarafından keşfedilmesi, arkeoloji dünyasında yeni bir çığır açmıştı. Bu önemli keşfin değeri yıllar içinde daha da anlaşılmış, tarih kitaplarının yeniden yazılmasına neden olmuştu.
Karahantepe’nin bulunması ise insanlık tarihi hakkında bildiklerimizi birkaç bin yıl daha geri attı.
Karahantepe, Şanlıurfa’nın 60 kilometre doğusunda bulunuyor. Göbeklitepe’ye araçla yaklaşık yarım saat uzaklıkta.
Aslında bölgenin arkeolojik mucizelere gebe olduğu Nevali Çöri’nin keşfi ile anlaşılmıştı. Atatürk Barajı’nın suları altında kalacağı için yapılan kurtarma kazılarında bulunanlar, Urfa çevresinde tarih öncesi yaşama dair buluntuların habercisi idi. Nevali Çöri’yi üzülerek kaybettik ama Göbeklitepe’nin bulunması en azından bu üzüntüye teselli oldu.
Şimdi de Karahantepe, insanoğlunun 14 bin yıl önce ne kadar yetenekli ve organize olduğuna dair veriler sunuyor bize.
Hafta sonu Karahatepe’de idim. Kazılar başlayalı henüz 5 yıl olmuş ancak bulunan eserler muazzam. Çok sayıda totem ve heykel Urfa’nın yeni müzesinde sergilenmeye başlanmış bile. Bugün kazı alanında bulunan diğer totemler erkek görünümünde. Tanrıları tasvir ettiği düşünülüyor.
Karahantepe, bir bekçi ve asker tarafından korunuyor. Henüz çevre düzenlemesi yapılmamış. Bir an evvel çevre düzenlemesinin yapılıp güvenliğin daha da artırılması gerekiyor.
Karahantepe kazıları, İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Necmi Karul tarafından yönetiliyor.
Karahantepe’yi ziyaretim sırasında rahmetli Klaus Schmidt’i anmadan edemedim. Göbeklitepe’yi ikinci ziyaretimdi. İlk ziyaretimde Göbeklitepe daha yeni kazılmıştı. İkincisinde Klaus Schmidt devletten ödenek gelmediği için kendi imkanları ile tahtadan bir çatı yapmaya çalışıyordu. Elinde çekiçle çivi çaktığına gözlerim şahit. Yani Göbeklitepe’nin bugünkü günlerine gelmesinde payı büyüktür Alman Profesörün.
Neyse efendim elimde hocanın kitabı, kazı bölgesinde hocayı ararken yüz yüze geldik. Hiddetle benim neden orada olduğumu sordu.
Yanlışlıkla girilmemesi gereken bir bölgeye girmişim. Kendisine bir gazeteci olduğumu kitabını imzalatmak için kazı evine geldiğimi söyleyince yumuşadı. Kitabını imzalarken ona, böyle bir arkeoloji hazinesini ülkemize kazandırdığı için kendi adıma teşekkür ettim. Schmidt bana baktı ve şu sözleri söyledi:
“Bu başarı sadece benim değil. Burada yıllardır benimle omuz omuza çalışan Türk arkeologlarındır. Biz birlikte başardık.”
Anadolu coğrafyası dünyanın en önemli arkeolojik değerlerini barındırıyor. Bunun farkında olmak gerekiyor. Yöneticisiyle, halkıyla, genciyle, yaşlısıyla farkında olmak… Bize bahşedilen bu şansın kıymetini bilmek herkesin boynunun borcu olmalı.