Yaz ayları tatilciler için deniz, kum, güneş, akşam yürüyüşleri gibi birçok tanımla eşleşiyor. Tatilin insana iyi gelen o dingin havası tüm senenin yorgunluğuna iyi geliyor. Ama bu dinginliğin diğer yüzünde insanlara sıcak bastıran durum fahiş fiyatlar oluyor. Silifke’de bir sahil kafesinde asitli içeceklerin 150 liraya kadar çıkan fiyatları sosyal medyaya düştü, gözlerimize inanamadık. Yanlış görmediniz: 150 lira. Üstelik bahsettiğimiz, özel karışım, egzotik meyveli bir içecek değil. Markette 20-30 liraya satılan, hepimizin bildiği sıradan gazlı içecek. Turizm kenti olmak, sadece plajların güzelliği ya da otellerin konforuyla olmuyor. Ulusal ve uluslararası çapta cazibe merkezi olmak isteyen bir şehir, önce kendi insanına değer verecek. Mersin, deniziyle, doğasıyla, tarihiyle turizmin parlayan yıldızı olabilecek potansiyele sahip. Ama vatandaş tatilde kendini ‘müşteri’ değil ‘av’ gibi hissederse, bu parıltı kısa sürede solar.
Elbette işletmelerin de giderleri arttı, enflasyon herkesin cebini zorluyor. Ama bu, fırsatçılığı meşrulaştırmaz. Tatilcinin cebinden koparılan her fazla lira, ertesi yıl o tatil beldesine dönme ihtimalini azaltır. Yabancı turist bir şekilde gelir belki, ama yerli turist çekilirse turizm, toprağını kaybeden ağaç gibi kökünden zayıflar. Bir şehir turizmde kalıcı başarı istiyorsa, denizinin temizliği kadar fiyatlarının da makul olmasına özen göstermeli. Çünkü insanlar tatillerini mutlu anılarla hatırlamak ister; ‘Bir kola içtik, 150 lira verdik’ diye değil. Belki de artık yetkililerin tatil bölgelerindeki fiyat politikalarına ciddi şekilde eğilme zamanı geldi. Yoksa Mersin’in, Antalya’nın, Bodrum’un adı güzellikleriyle değil, dudak uçuklatan hesap fişleriyle anılacak. Ve inanın, hiçbir şehir böyle hatırlanmak istemez.