Sinemaya gitmek: Hayatın sıkıcı döngüsünden ve yaşamın yorucu temposundan sıyrılıp birkaç saatliğine bambaşka bir dünyanın içine sığınma arzusudur; gündelik gerçeklikten kısa süreliğine uzaklaşıp güvenli bir hayal alanında soluklanma isteğidir. İzleyici, ışıklar sönüp film başladığı anda perdede akanın bir kurgu olduğunun farkındadır; ancak sinemanın büyüsü tam da burada yatar. Güçlü bir senaryo ve doğru bir yönetimle izleyici, yönetmenin kurduğu dünyayı gerçekmiş gibi algılar ve gerçek hayatta yaşayamayacağı olayları ile duyguları, kurgusal bir alanda bir karakter üzerinden deneyimler. İşte tam da burada asıl meseleye gelirsek: Dünyanın sıkıcı anlarından kaçıp büyülü bir dünyaya adım atma umuduyla bilet alan izleyicinin karşısına, çoğu zaman büyülü bir evren değil; içi boş içeriklerin ve gürültülü sahnelerin eşlik ettiği, pazar kavgasını andıran bir görsel yığını çıkıyor.
Ülkemizde ve dünyada sinema izleyicisinin ortak bir şikâyeti artık daha yüksek bir sesle dile getiriyor; yeni filmler ve diziler çoğu zaman tatmin etmiyor. Nitelikli bir işe rastlamak, neredeyse çölde yağmur beklemeye benziyor. Bu yüzden eski yapımlar yeniden büyük ilgi görüyor. Burada bahsettiğim eski filmlerin yeniden çevrimleri (remake) değil. Bildiğimiz eski yapımlar. İzleyici, yüzeysel ve aceleye gelmiş içeriklerden yorulduğu için sağlam bir hikâye, güçlü bir karakter ve samimi bir duygu arayarak geçmişteki işlere geri dönüyor. Artık mesele eski günlere özlem değil; gerçekten iyi anlatılmış hikâyelere duyulan ihtiyaç. Bir kısım izleyici de artık benzer konuları izlemekten sıkılıyor. Özellikle dizi sektöründe.
İnsanın aklına bazen şu soru takılabiliyor: Neden başka yapımlardan uyarlamalar yapılıyor? Üretecek içerik üreticilerimiz yok mu?
El Cevap: Var ama iş tam olarak öyle yürümüyor. Elinde proje dosyalarıyla yapımcı peşinde koşan birçok arkadaşım var. Kalitesiz ve içi boş içerikleri neden izlemek zorunda kaldığımızın cevabını anlatmak istiyorum.
Peki neden son zamanlardaki yapımlar eski tadı vermiyor?
Kronizm (Eş Dost Kayırmacılığı)
Nepotizme benzer şekilde, kişinin yetkinliğe bakmaksızın yakın arkadaşlarını veya sırdaşlarını işe alması ya da avantaj sağlaması. "Kendi adamları" arkadaş çevresi ise bu terim kullanılır. Sektörde çok fazla böyle çalışan insanları görürsünüz ve buna network diyorlar. Maalesef bir tanıdığınız yoksa elinizdeki proje dosyaları ne kadar kaliteli bir içerik olsa da hiçbir zaman hayata geçemez.
Sektörde bu şekilde çalışan insanları çok görürsünüz ve bu kişiler yaptıklarına ‘network’ demeyi tercih ederler. Ne yazık ki bir tanıdığınız yoksa, elinizdeki proje dosyaları ne kadar kaliteli olursa olsun çoğu zaman hayata geçemez.
Aşırı içerik üretimi
Dijital platformlarının çoğalmasıyla birlikte sektör büyük bir hızla içerik üretmeye başladı.
Bu hız, kalite kontrolünü zayıflattı. Birçok proje platformların “kataloğu doldurma” ihtiyacıyla ortaya çıktı.
Vasat işlerin artması, iyi işlerin az görünür olmasına neden olur.
Risk almaktan kaçınan yapım politikaları
Risk almaktan kaçınan yapım politikaları, yapımcıları yüksek bütçeli projelerde finansal riski en aza indirmeye yöneltiyor. Bu nedenle devam filmlerine, yeniden çevrimlere (remake), daha önce tutmuş olay örgüsü kalıplarına, format uyarlamalarına (Kore dizileri, Hollywood filmleri) ve ulusal–uluslararası pazarda rağbet gören güvenilir temalara yöneliyorlar. Bu durum, senaryo özgünlüğünden çok popüler yıldız oyuncuların cazibesine güvenen, kolay tüketilebilir ve öngörülebilir anlatı kalıplarının tekrar edilmesine yol açıyor.
Senaryo geliştirmenin zayıflığı
Maalesef senaryo geliştirme aşamasının ciddiye alınmaması, projelerin aceleyle yazılması, yapımcı müdahaleleri, dramaturjinin olgunlaşmaması ve işlenen olay ile olgular hakkında uzmanlardan görüş alınmaması; içi boş, fikir kalıplarıyla oluşturulmuş senaryoların sete girmesine ve dolayısıyla kalitesiz işlerin ortaya çıkmasına neden oluyor.
Daha birçok neden sıralayıp uzun uzadıya sosyolojik tespitler yaparak sizleri yormak istemem. Daha fazlasını öğrenmek isteyenler için bu alanda yapılan çalışmalara ve eleştirilere bakmak daha doğru olacaktır. Asıl sorun tam da burada kendini gösteriyor: Üreticilerin birikimi, üretilen eserin kalitesini belirliyor; bu kalite de ister istemez tüketicinin tüketim alışkanlıklarını şekillendiriyor. Sektörden biri olarak şunu söyleyebilirim: Beslendiğimiz damar kesildi, iyi işler çıkarmak için zamanımız yok!”
Şimdi tüm bu bilgilerin ışığında ekranı açıp baktığınızda ya da sinemaya gittiğinizde, işin vitrininde olanlara —yani oyunculara— bir bakın. Kaç projede aynı oyuncu kadrosu dönüp duruyor? Biraz daha derinleşelim. Tahammül edip izlediğinizi varsayıyorum: Hikâyeler benzer mi? İşleniş biçimleri nasıl? Patriarkal tekrarlar, devam filmleri, aynı kalıplar… Liste uzar gider.
Son zamanlarda gişede çakılan ya da vizyondan hızla kaldırılan yapımlara baktığınızda, garantici projelerin nasıl teker teker duvara tosladığını görürsünüz. ‘Biz yapalım, bizdekiler izlemezse başka ülkelere satarız’ mantığı da artık işlemiyor. ‘İzleyici bunu izliyor’ söylemini de çöpe atalım. Çünkü o sloganın altında yatan gerçek düşünce şu: ‘İzleyici nasıl olsa bunu yer.’
Ama artık yemiyor. Birbirinin kopyası hâline gelmiş onlarca içerik içinde izleyici de seçici olmaya başladı. Tüketici bu içeriklere doydu. İzleyiciden tüketiciye dönüştürülmüş bir toplum, sonunda üretilen bu tekdüze işlere doğal olarak doyar.
Bir ‘Rashomon’, bir ‘Solaris’, bir ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ bir daha çekilmeyecek; tıpkı bir ‘Suç ve Ceza’nın bir daha yazılmayacak olması gibi. Tam da burada, Chuck Palahniuk’un romanından uyarlanan ve kült hâline gelen Dövüş Kulübü filmindeki Tyler Durden’ın meşhur sözü aklıma geliyor: ‘Sahip oldukların sonunda sana sahip olur.’ Bizim için de durum farklı değil; bugün tükettiğimiz şeyler, yarın bizi tüketmeye başlar.
Bu yüzden açık bir eleştiri olarak söylüyorum: Bilinçli içerik tüketiciliği, daha kaliteli yapımların ortaya çıkmasının tek gerçek yoludur.
Sonuç, sektör tabiriyle işler bir bir patlıyor; bilinçli izleyici eskileri takip ediyor. Sıradan tüketici ise zaman geçirmek için fast-food tüketir gibi saçma sapan içerikleri tüketip boş içerik obezine dönüşüyor.