Beton binaların gölgesinde, sürekli çalan telefonlar, trafikte harcanan saatler ve zihnimizi tüketen gündelik telaş… Modern hayatın getirdiği tüm bu yoğunluk içinde nefes almak artık lüks gibi. Oysa doğa, kapılarını araladığımızda bizden hiçbir şey istemeyen, sadece varlığıyla bile iyileştiren bir dost gibi bekliyor. Özellikle orman içinde yapılan yürüyüşler hem bedene hem de ruha ilaç gibi geliyor. Bilimsel araştırmalar, yeşil alanlarda geçirilen zamanın stres hormonlarını azalttığını, kalp atışını düzenlediğini ve bağışıklık sistemini güçlendirdiğini gösteriyor. Ama işin yalnızca fiziksel kısmıyla sınırlı değil bu iyilik hâli. Doğayla temas etmek, özellikle de ormanlık alanlarda yürüyüşe çıkmak, psikolojik dengeyi sağlamakta da büyük rol oynuyor.

Ormanda yürümek, aslında kendi içimize doğru da bir yürüyüş. Sessizlik içinde duyduğumuz kuş sesleri, yaprak hışırtıları ve toprak kokusu, zihnimizde yankılanan gürültüyü bir süreliğine susturuyor. Düşünceler sadeleşiyor, endişeler arka plana çekiliyor. Doğa, biz fark etmesek bile kendi ritminde bizi onarıyor. Şehir yaşamı, bizleri çoğu zaman hızlı kararlar almaya, hep bir yere yetişmeye zorlarken orman bizi yavaşlamaya davet ediyor. Bu yavaşlık hali ise aslında gerçek bir farkındalık: Nefes aldığımızı fark etmek, etrafımızda olup biteni gözlemlemek ve belki de uzun zamandır unuttuğumuz o şimdiye geri dönmek. Kısacası, ormanın yolu yalnızca ağaçların arasından geçmiyor. Bu yol aynı zamanda bedenimizin ve zihnimizin kendine dönüş yolculuğu. Ne zaman kendinizi yorgun, sıkışmış ya da kalabalığın içinde kaybolmuş hissederseniz, doğa sizi hatırlamayı bekliyor.