Deniz… Sadece bir su kütlesi değil, aynı zamanda yaşamın kaynağı, doğanın en büyük mucizelerinden biri. Huzuru dalgalarında bulduğumuz, serinliğinde ferahladığımız, milyonlarca canlının yuvası olan bu mavilikler, ne yazık ki her geçen gün biraz daha kirleniyor. Üstelik bu kirliliğin en büyük sorumlusu biz insanlarız. Plastik atıklar, kimyasal sızıntılar, petrol kalıntıları, bilinçsiz avlanma… Tüm bunlar deniz ekosistemini tehdit eden unsurlar. Bir pet şişenin doğada kaybolması 450 yıl sürüyor. Bir plastik poşet, bir deniz kaplumbağası tarafından denizanası sanılıp yutulduğunda, o canlının hayatına mal olabiliyor. Balıkçılar ağlarına çöp dolu torbalar takıldığını söylüyor. Yani doğa bize açık bir mesaj veriyor: “Beni koruyun, yoksa hepimiz zarar göreceğiz”
Denizlerin kirlenmesi sadece deniz canlılarını değil, bizleri de doğrudan etkiliyor. Denize karışan kimyasallar ve plastikler, besin zincirine girerek soframıza kadar ulaşıyor. Deniz ürünleri tükettiğimizi sanırken aslında mikroplastik ve toksik maddeleri de vücudumuza alıyoruz. Ayrıca, kirlilik nedeniyle turizm ve balıkçılık sektörü büyük zarar görüyor. Kirli sahiller turistleri uzaklaştırırken, denizlerdeki oksijen seviyesinin düşmesi balık popülasyonlarını da tehlikeye atıyor. Küçük bir plastik parçası bile büyük bir ekosistemi mahvedebilir. Tek kullanımlık plastikleri tercih etmemek, cam ve bez alternatiflere yönelmek büyük fark yaratır. Denizler bizim aynamızdır. Onları nasıl bırakırsak, gelecek nesiller de o manzarayla karşılaşacak. Eğer çocuklarımızın temiz kumsallarda oynayabilmesini, masmavi sulara dalabilmesini istiyorsak, bugünden harekete geçmeliyiz. Unutmayalım; doğa bize ait değil, biz doğaya aitiz ve onu korumak, en büyük sorumluluğumuz.