Küçücük şirin Akdeniz kenti Mersin’in, az sayıda birkaç caddesinden biri idi Pazar Caddesi.

Bugünlerde filmlerde dar sokaklarını, geçmişi korunmuş evlerini, meydanlarını hayranlıkla izlediğimiz veya gezilerde seyretmeye doyamadığımız Akdeniz’in küçük kıyı şehircikleri gibi idi Mersin, yirminci yüzyılın ikinci yarısında.

Beyaz keten takım elbisesi, hasır fötr şapkası, bastonu ve atıyla, bugün artık Tozkoparan mahallesi adını taşıyan portakal bahçemize beyaz atıyla giden büyükbabam Giritli mübadil Fazıl Bey, caddeden törenli geçiş yapan öğrencilerin, izcilerin üzerine balkondan kolonya serpermiş. Okul öğrencileriyle geçişe katılan küçük oğlu Necati’yi görünce “Bravo Necati” diye seslenir, tanıdığı öğretmenleri selamlar, alkışlarmış

Dünyada benzeri pek olmayan, “Dolmuş” olarak adlandırılan nadir otomobiller ve faytonlar, şehir içi yoğun olmayan ulaşımı sağlar, kentin merkezi sayılabilecek Yoğurt Pazarı’na bitişik yerde, Pazar Caddesi’nin bir ucunda sıralanır, müşteri beklerlerdi. Henüz Fiat araba markasının Murat modeli, turuncu renkte taksiler yaygınlaşmamıştı. Halam Ruhidil Toluner iskambil kart oyunları oynamaya yine de faytonla gitmeyi tercih ederdi.

Palmiyelerin gölgesinde Millet Bahçesi’nde, uzun yıllar belediye binası olarak kullanılmış, şimdi onarılmakta olan taş bina Akkahve’de, şair dostlar yeni yazılmış şiirlerini birbirilerine okur, bazıları ardından Güneş Sineması’na geçer; tanıdıkları yerli veya yabancı oyuncuların oynadığı filmleri yaz aylarında geniş terasta açık havada, kış aylarında kapalı salonda seyrederlerdi. Gençler, daha çok erkekler, gruplar oluşturur, akşam üstleri caddede promenat yaparlardı. Bazı gençler göz ucuyla ilk aşklarının caddeye çıkmasını beklerler, renk vermezlerdi.

Bazı şık giyimli hanımlar Madam Olga’ya sipariş verdikleri elbisenin provasına giderlerdi. Tüccar Kulübü’nün iki katlı, geniş terasında şehrin tanınmış simaları, müzikli akşamlarda yemek yer, orkestradan canlı müzik dinlerlerdi. Annem babam hiç gitmediler kulübe. Yaşımın küçüklüğüne bakmadan, kulübün üst katına çıkmaya cesaret etseydim, adını bilmediğim yemeklerden birinin siparişini verseydim keşke. Harçlığım vardı. Tüccar Kulübü binası da yıkıldı sonra, ben orada terasta yemek yiyemeden; binlerce hatıra toprak altında veya bulutların ardında kaldı.

Çok katlı apartmanlar furyası başlamamıştı. Bahçeli, iki katlı evler tek tek yıkılmıştı. Kurtuluş Savaşı Kuvayi Milliye kahramanlarından Rıza Bozkurt’ta bu caddede iki katlı evinde ikamet ederdi. Resmi törenlerde atla kortejde yerini alır, mücahit üniformasıyla, kalpağıyla halkı atın üzerinden selamlardı. Kır Hamdi okuma yazma bilmeyen, köyden şehre inenlerin daktiloda dilekçelerini yazardı. Elleri kelepçeli bazı mahkumlar, iki jandarma eşliğinde hapishaneden duruşmaya götürülürlerdi. Foto Mahmut kaldırımda üç ayaklı seyyar makinesi ile vesikalık fotoğraf çekerdi. Amatör balıkçılar, avladıkları balıklar büyükse göstere göstere, kasıla kasıla sokaktan geçerlerdi. Sokaktan seyrek araba geçtiğinden taşlarla kaleler işaretler, futbol oynardık. Evlerinden kaldırıma iskemle çıkaran kadınlar ot ayıklarlar, sebze doğrarlar, sosyal hayata oturdukları kaldırımdan karışırlar, havadis toplarlar veya yayarlardı.

Sokakta Hükümet Konağı ve Hapishane vardı. Adliye salonları hükümet konağının içinde yer alır, duruşmalar iki katlı, ortası avlu, Osmanlı döneminde inşa edilmiş binada yapılırdı. Tutuklular, çoğunlukla köylü genç erkekler, elleri kelepçeli, jandarmaların ortasında, duruşma salonlarına getirilirdi. Duruşma günü ve saatini öğrenmiş tutukluların aileleri tutuklunun geçeceği anı bekler, onunla bir iki kelime söz etmeyi umarlardı. Her salonun giriş kapısının yanında davalı ve davacının isimlerini yüksek sesle çağıran mübaşirler dururdu.

Sokak çeşitli çiçekler kokar, kıyıda köpüklü dalgalar evlerin duvarlarını okşardı. Fransızca öğretmeni Zeynep Arıkan, eşi edebiyat öğretmeni ve şair, uzun süre Mersin Lisesi Müdürü Ziya Arıkan, kızları Ülker ve Ayşe Arıkan sokağın sakinleri arasındaydı, sokaktaki tek akrabalarımızdı. Girit’te büyükbabam Fazıl Bey’in dayısı Nuri Odabaşı ve eşi Zehra Hanım zorunlu nüfus değişiminde (mübadele) birlikte Mersin’e gelip yerleşmişlerdi. Önemli kutlama günlerinde iki aile bir araya gelir, ortak uzun, kalabalık sofralar kurulurdu.

Arıkanlar’a sık sık gider; kitaplar, resimler karıştırır, Ülker ve Ayşe ile şiirler okurduk, ufkumu genişletirdim farkında olmadan. Orta okulu ve liseyi yatılı olarak okumasaydım, belki ufkumu özgürce daha genişletebilecektim, şimdi ayırımına varıyorum. Yatılı okulda günün akışı, her anımız, program dahilinde idareciler tarafından belirleniyordu.

Zeynep Hanım, Fransızca öğretmeniydi. Bir süre Fransa’da bulunduğu için bize Fransa’yı da çağdaş dünyayı da anlatırdı. Aydın, kültürlü, dost, dünyaya açan insanlarımdandı. Hep birlikte mutfakta pasta yaptığımızı da hatırlıyorum. Ayşe Türk Hava Yolları’nda çalıştı sonra, Ülker avukat oldu, uzun süre İstanbul’da Mersin Liseliler Derneği’nin yöneticisiydi. 40 üzerinde öğrenciye eğitim bursu vererek eğitimlerini destekliyorlar.

İki katlı, kesme taştan inşa edilmiş çatısı kiremitli evimizin, alt katında geniş yüksek tavanlı odalar, üst katında yüksek tavanlı yedi geniş odanın açıldığı geniş orta salon vardı. Odalar, çift kanatlı ahşap kapılarla orta salona açılıyordu. Anıtlar Kurulu iş birliği, Kültür Bakanlığı desteği, tüm varislerin katılımı ile aslına uygun olarak restore edildi. Mersin’in korunmuş, görkemli ve çok az kalmış nadir eski evlerden birisi olarak ortaya çıktı. Hangi işlevi yükleneceğini henüz bilmiyoruz.

Benim yetişemediğim portakal bahçesi evi çeviriyormuş. Aileyi zorunlu olarak, zor ve acılı yıllar geçirdikleri memleketleri Girit’ten Mersin’e taşıyan Tütüncüzade Fazıl Bey, küçücük Mersin’in önemli kişiliklerinden olmuş. Onu anlatan, yazdığım “Mersin’de çocukluğum ve Tütüncüzade Fazıl Bey” kitabında gerek kendisinin gerek refikasının Girit teki emval ve emlakının yüzde onunu şehit eytamına terk ve teberru eylediğini” (Belge; Ankara 5/2/341; 234/14 Tezkere; 6/665 Başvekalet 4/722, Türkiye Reisicumhuru Gazi Mustafa Kemal) imzalı biliyoruz. Bir fotoğraf kendisini Atatürk’ Mersin’de karşılayıcıları arasında gösteriyor.

Araştırmacı yazar dost Semihi Vural’ın tespit ettiği, konağımızın Kayseri’den gelen Rum İskitoğlu ailesi için Mimar Mr. Ligor tarafından inşa edilmiş olduğudur. Konak, Bugünkü adı ile Tütüncüzade Konağı onarıldı. Çocukluğumun hatıralarını barındırıyor. Anıtlar Kurulu iş birliği, Kültür Bakanlığı desteği ile aslına uygun olarak restore edildi.

Birbirini tanıyan, durup selamlaşan, kaldırımlarda söyleşen insanlar, Mersin limanının getireceği büyük hareket ve sanayi kuruluşlarının hızla çoğalmasıyla, sakin yaşamlarının değişeceğinden habersizdi.

Çocukluğumu yaşadığım, en fazla kırk elli bin kişinin yaşadığı Mersin, yirmi birinci yüzyıl başında, yani bugünlerde iki milyon nüfusu geçti ve hızla büyümesini sürdürüyor.

Hızla her şey değişti: İnsanlar koşuşturmalı, telaşlı hayatlar yaşamaya başladı. Yüzlerce apartman inşa edildi. Sokaklar çiçek kokmaz oldu. Seyyar dondurmacı sokaktan geçmez oldu. Bakkallar market oldu. Kıyı dolduruldu, deniz şehirden uzaklaştı. Dalgaların sesi duyulmaz oldu, deniz suyu berraklığını yitirdi, şehrin kıyısından yüzmek için denize girilmez oldu.

Mücahitler kendilerine bir buluşma, toplantı yeri açtıktan sonra sokağın adı Mücahitler caddesi oldu. Ben doğmadan, 1953 yılından önce resmi kutlamalar, törensel geçişler bu caddede yapılırmış.

Çatı terasına açılan küçücük odayı Fazıl Beyin Eşi babaannem Meveddet Hanım kullanırmış. Aşağı katlarda büyük odalardan birini neden kullanmadığını soranlara: ben ne zenginlikler gördüm yaşadım; artık benim için büyüklük, zenginlik fark etmiyor dermiş. Oğul Sami Tütüner, kızları Ruhidil Toluner Girit’te Fransız okulunda eğitim gördükleri için mükemmel Fransızca konuşabiliyorlarmış. Sami yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara’dan önemli müdürlük teklifleri almış. Zorunlu nüfus değişimi nedeniyle memleketleri Girit’i terk etmek zorunda kaldıklarından, tekrar taşınmayı göze alamamışlar.

Girit’te terk etmek zorunda kaldıkları mülklere karşılık verilen arazide narenciye bahçesi yetiştirmişler, Bereket Çırçır Fabrikası’nı çalıştırmışlar.

Bu günlerde Akdeniz’in en büyük limanlarından olan Mersin limanı, şehrin hemen önüne, kıyısına inşa edildi. Tarsus Mersin arasında verimli topraklar sanayi kuruluşlarıyla, uluslar arasında yük ve tarımsal ürün taşıyan, büyük uzun kamyonlarla, tırlarla doldu taştı. 80’li yıllarda şehrin ekonomisi çok büyüdü. Yüzlerce firma açıldı. Uluslararası ticaret ve taşımacılık arttı, fakat sanat konusunda yaprak kıpırdamıyordu.

Sanatlar konusunda açlık duyan insanlar atılım yaparak İçel Sanat Kulübü’nü kurdular. İstanbul’da yaşayan Mersin Lisesi mezunları İstanbul’da dernek kurdular ve sanat, kültür insanlarını Mersin’de düzenledikleri kültür ve sanat haftalarına davet ettiler. Mersin Liseliler Derneği birçok gence burs bağlamak ve onların hayatına olumlu ve yol açıcı dokunmak yanında, şehrin sanat ve kültürle buluşmasına; şehrin sanatsal ve kültürel hareketlenmesine katkıda bulundular. Mersinlilerin istekleri doğrultusunda Mersin’de Devlet Opera Bale Müdürlüğü, Mersin Üniversitesi, Kilikia Arkeolojisini Araştırma Merkezi, Akademik Oda Orkestrası, Nevit Kodallı Oda Müziği Uygulama ve Araştırma Merkezi, Güzel Sanatlar Lisesi, AKOB Akdeniz Opera Bale Kulübü , Mersin Uluslararası Müzik Festivali, Mersin Ulusal Oda Müziği Yarışması kurulmasına katkıda bulunmuşlardır. Birçok kültür ve sanat derneği yaşam buldu. Mersin bir sanat ve kültür şehri olma yolunda ardı ardına adımlar atmaya başladı.

Sokak üzerinde son 30 yılda İçel Sanat Kulübü’nün kullandığı eski askerlik şubesinde gerçekleştirilen birçok sanatsal, kültürel, sosyal çalışmalarda Ülker Arıkan ile tekrar buluştuk. Sanat Kulübü’nün üst katındaki pencerelerinden dışarıya bakınca, Arıkanlar’ın evinin yerine inşa edilmiş binanın odalarında, sanki 60 yıl önce Ayşe, Ülker ve ben kitapları resimleri karıştırıyoruz, sanki mutfaktan Zeynep Hanım pasta yapmaya çağırıyor.

Şehirde var olan birçok sanat, kültür, bilim kurumu ile ortak sanatsal etkinlikler düzenleyen Mersin Liseliler Derneği Mersin Lisesi kökenli ve İstanbul ’da yaşayan birçok üyesini Mersin’e getirerek, yitmeye yüz tutmuş Mersin hatıralarını ve Mersin’e bağlılığı canlandırdı. Birlikte yaptıklarımız can katıyor. Birlikte daha hızlı ilerliyoruz. Kötüyü iyiye, çirkini güzele, kederi sevince ve umuda dönüştürüyoruz.

40 yılı aşan üretken birliğimizi kuran ve yaşatan Mersin Liseliler Derneği üyeleri Gazanfer Uğural, Suna Tanaltay, Meriç Alkan, Erdoğan Tanaltay, Kudret Ünal, Selma Merze, Suna Meriç, Ayşe Vural, Turhan Oğuzbaş, Güner Arıduru, Tuncay Özkenel’e teşekkür ediyor; yitirdiklerimizi saygıyla anıyoruz. Yeni bir ses veriyoruz dünyaya, çocuklarla, gençlerle, kadınlarla, erkeklerle. Yeniyi kuruyoruz.